22 Ocak 2010 Cuma

Bursaspor!

Doktor yine yeşil-beyaz'dan verdi, hatta hocasına gönderdi falan.

Psikopatoloji kitaplarının sonlarında uzun case study'ler olur hani.


Güne başlarken

"Saten hissi veren çarşaf değil, saten çarşaf istiyorum anne!"

Nasıl?

19 Ocak 2010 Salı

Sevin!






Kitapları basarken onlara uygun kitap ayraçlarını da basmışlar, ki geçen ay bunu okulda car car anlatıp duruyordum.

Hatta, "Alice in Wonderland" aynı aklımdaki.

Tabii ki swissmiss'ten alındı.





18 Ocak 2010 Pazartesi

Alınan Dosyalarım

Son zamanlarımın kümülatif parmak izine bir anda, -hele ki şu aralar- hem de birden alakasız bir şarkıyı dinlemek istememle aynı anda ulaşabilmeme dair.

Bugün, yine kendisine kendimi aşırı dozda maruz bıraktığım Bahar ile beraberken, "az nefret etmek yoktur, nefret edersin ve geçersin" temalı konuşmamız da yazı temasını tetikledi, ilgili ya da değil.

Ben, yine karar verdim ki; şu zamanın değil de, belki bir yirmi sene öncesinin insanıyım. Hırsımı almam, gümbür gümbür şiddetteki sinirimden insanların elimde kalabilmeleri için, nefretimi ve çok sevgimi üzerlerine kusabilmem için bu çağ doğru değil. Ama yanlış da değil. Yani, bir takım marazlar var ve bunun altından kalkamıyorum, o yüzden de çağa bok atıyorum. "If it ain't broken, don't fix it" felsefesinden tiksiniyor oluşum da etken.

Gönderilmiş şarkılar, fotoğraflar, pornolar, ders notları, müşteri sunumları ve bazıları. Adeta M. için "Belirli Günler ve Haftalar" kitabı olmuş. Sorunumuz şu: Şu anda kapısının önünden bile geçmek istemediğim insanların yolladıkları ve kapısında yatmak istediklerimin yolladıkları. Bu iki grubun neredeyse %100 ters korelasyonlu bir şekilde görüşülme sıklıkları. Ama mesela, her iki gruba da "nefret" ögesini bağımsız değişken olarak sokabiliyorum. -tamam, nötr olanlar da var, ama abartmalıyım- O, apayrı bir yazının konusu olsun. -Bahar n'aber?-

Şimdi, bundan 25-30 sene önce olmuş olsaydı, ben bu müziklerin olduğu "kasetleri", "fotoğrafları", "teksir kağıtlarını", "sunum kartonlarını", "basılı işleri" hepinizin suratına çatır çatır atıp, bağırıp çağırabilirdim. Yırtabilirdim, kolonya döküp yakabilirdim, odamın güzel yerlerine ince, hafif sararmış, ele alındığında metal kokusunu bırakan gümüş çerçevelerde saklayabilirdim, her şeyi eskicilere verebilirdim -ki bu yüzyılın attığı en büyük kazıklardan biri eskicileredir-, sahaflara satabilirdim.

Eskimiş ve büyük kartonlara basılmış o rengarenk -hatta büyük ihtimalle cryola ile boyanmış-
sunumların üzerlerine içkili gecelerde arkadaşlarla sunum mankenlerinin suratlarına kocaman bıyıklar çizebilirdim.


Sizi, sahaflara satıp, üzerinizden para kazanabilirdim.

Şarkı aralarında az da olsa size maruz kalabilmeyi göze alarak "o
kasetlerin" üzerlerine bambaşka şarkılar çekebilirdim.

Şimdi? 'Ctrl-a' ve sil. Geri dönüşüm kutusunu boşalt, ve o boşaltma hışırtısı efekti.

Adeta, "haşırt" diye bir ses. Bu.

Ne hesap sorabilmek, ne fıydırıp atabilmek, ne 'bu güzelmiş, bunu şu çerçeveye koymalı' diyebilmek, ne paketleyip yollayabilmek, ne bir temizlik günü esnasında çöpe atıvermek... Hiçbiri yok.

Oysa ki kağıt kesiğine bile razıyım.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Salatalık


Bu akşam bir arkadaşımla buz gibi bir Istanbul gecesinde, orada-burada eğlenirken, laf "adamlar"a geldi.

"Kütür kütür adamları seviyorum ben, o yüzden hıyar gibi herifler var etrafımda" dedi.

Bahar, n'aber?



P.S: Pink Martini'den "Hey Eugene" çalıyordu, önemli bu.

12 Ocak 2010 Salı

Bir kişi lütfen

Rüyamda Istanbul'da bir yerdeyim, sanki Nişantaşı'nın arka tarafları gibi. Bir tekel bayisinin önünden sarı dolmuşa biniyorum ve Üsküdar'a gidiyorum.

Bindiğim yer, sürücü, dolmuşun içi her seferinde aynı.

Ama sıkıntılı, hep bir sıcak basmalı, terlemeli. Rahat değil yani, huzursuzluk mevcut.

2-3 aydır var.

Analyse this Sigmund!

10 Ocak 2010 Pazar

"Neden reklam?"



Yakaladınız mı?

Kate Winslet hastası olarak daha yıllar önce izlediğimde anında kapmıştım, ama sizi seviyorum ve aşağıda sırasıyla veriyorum işin decoder'ini.

"went to prison for murder" = Heavenly Creatures
"penniless and heartbroken" = Sense and Sensibility
"almost drowned" = Titanic
"mind started to go" = Iris
"had my memory erased" = Eternal Sunshine of the Spotless Mind
"in Neverland" = Finding Neverland

Helal. Mis.

*Almost drowned Romeo&Juliet olmasın? Olmasın.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Ramak

Bugün, -tam da sunum sırasında, müşterinin gözünün içine baka baka laf anlatmaya çalışırken- bir yılın dörtte biriyle, üçte biri arasında bir ay olduğunu fark ettim.

Şaşırmama ramak kaldı.

Direkten döndüm.


1 Ocak 2010 Cuma

Gayzer


2010 yılına girmemizi alkol, müzik ve yemek şeklinde kutlama girişiminde bulunan bir arkadaşım tarafından sık sık taciz edilmem sonucunda onlara katılmamın sağlanması ve ardından bir arkadaşta konaklama, sabah kahvaltısı, az biraz baş ağrısı, tanışılmış yeni insanlar (çek çocuklardan biri iyiydi) vb. gibi geçen bir gece. Gece işte.

Eve dönüşte klozetin çeşmesinin elimde kalması, adeta banyoda bir gayzerin meydana gelmesi, bir yandan kıçımı mı halledeyim yoksa vanayı mı kapatayımlarla geçen saniyeler...

2010'da eve attığım ilk kişinin tesisatçı olması. (Oysa ki dün gece dönen geyikler...)

Olsun, ben erkeği Ramazan'da tanıdım.

Yarın da borusunu değiştirecek, erkeğim, kurban olduğum...