24 Mayıs 2010 Pazartesi

Al sana yazı

Bugün yazılabilecek en güzel copy-paste, aynen aktarıyorum:

"
merkür

amma onemli gezegen.
kendisi retrogate oldugunda elektronik aletler bozulabiliyor, sinrler bosaniyor, uykusuzluk olabiliyor vs.
bir gezegen bizim uzerimizde bazi teorilere gore buyuk etkiler yaratabiliyor.
insanlar olarak cok ama cok zavalliyiz bence."

from R.

Net.

18 Mayıs 2010 Salı

Gökçe

"o kadar da değil" demişti.

"o kadar da izin verebileceğini zannetmiyorum" demişti. (burası bende kalacak)

17 yaşındaydı Gökçe tam 5 yıl önce bu diyardan kendini alıp gittiğinde. ölümün bile yakışabileceği yegane insanlardandı, belki de bunu biliyordu.

bilmek yetmedi işte, "biliyor olman yetmiyor, hissetmen de gerekiyor" diyen biriydi zaten.

hala biliyor olmam yetmiyor Gökçe, hissetmem gerekiyor. ben de beynimin sağını geliştirmişim bir ara sanırım, bilmekle değil de hissetmekle yaşıyorum.

bu gece bir kez resmen seni odamda, yanımda hissediverdim. benim yanında olduğunu biliyor olmam yetmediği için, dokunuverdin.

iyi ki varsın!

13 Mayıs 2010 Perşembe

Büyüyünce

Bugün okulda yaptığım işe dair en elle tutulur başarımı kazandım sanırım, Pegasus'un konkurunu ekiple beraber almış bulunmaktayız. Ne mutlu!

Yorgunum ama, fena çarpmış da haberim yokmuş. Daha üstüne finaller gelmekte. Gerçi onlardan kaçış olmadığından, zevk almaya bakmak lazım.

Bugün "martının siyahına karga denir" diyen bir ufaklıkla motorda konuştum, inanılmaz bir enerjisi vardı, büyüyünce veteriner olmak istiyormuş falan.

Paldır küldür geçmişime gittim. (Eh, artık çeyrek asır olmasından mütevellit, öyle bir anda gidiverilmiyor sanırım.) Şöyle ki, herkes çocukken bir şeyler olmak istiyordu. Ben çok küçükken, korkunç soğuk bir kış günü Eskişehir'de annemin elini tutmuş yürürken, kestanecinin yaydığı sıcaklıktan dolayı "ben kestaneci olucam!" demişim. Ama bu M. insanının çok küçükken anlık bir fiziksel tetikleyici etkisi ile (bak bak psikoloji falan biliyor sanki) söylenmiş bir şey.

Ama haricinde, çocukken ne olacağıma karar verememiştim. Kişisel gelişimlerine önem verenler doktor, öğretmen falan olurken, daha fantastik olanlar itfaiyeci, çöpçü falan oluyorlardı. Herkes seçmişti ne olmak istediğini ve hissettiğim şey bana bir şey kalmadı hissiydi. Seçilmişti her şey. Günlerden bir gün, eve bir yerlerden kitaplar falan geldi, zannedersem kolideki bazı şeyler rafa konmuştu. Ben de çocuklar için olan bir dizi kitaba daldım, insan vücudu nasıl çalışır, bu ne, kim ne iş yapar gibi temalar vardı. Direk en başta da arkeolog vardı, bir piramitimsi yapı ve şapkalı insanlar. Bayılmıştım! Hiç zaman kaybetmeden arkeolog olmaya karar verip kitabı kapamıştım. Ama en güzeli de kimse arkeolog olmayı istememişti. Bana kalmıştı yani. Hemen deklare etmiştim evdekilere ve arkadaşlarıma, hatırlıyorum.

Motordaki çocuğun yanındaki kadın da "veteriner olma, doktor ol" dedi.

Ölür müsün, öldürür müsün?